Doğu Türkistan’da toplama kampından bırakıldığı belirtilen bir kişi. Artık yürüyemez hale gelmiş, getirilmiş.
2017 Nisan’ından itibaren Doğu Türkistan
genelinde yoğun bir şekilde kurulmaya başlayan ve sayılarının 1.200’ü
geçtiği belirtilen toplama kampları ve bu kamplarda tutulduğu tahmin
edilen 3 milyon insan ve en az bir o kadar da acı hikâye var. Bunların
hepsini bir kitapta toplayabilmiş olsaydık bu, şüphesiz dünya tarihinin
en dokunaklı kitaplarından biri olurdu.
Evlerinden, çocuk ve eşlerinden,
anne-babalarından, akraba ve arkadaşlarından, işlerinden, okullarından
hasılı en sevdiklerinden kopartılan ve dört duvar arasına sıkıştırılan,
dünyanın en ağır işkence ve mahrumiyetlerini yaşayan 3 milyon Doğu
Türkistanlı...
Dayak yiyen, tecavüze ve cinsel şiddete uğrayan…
Aç, susuz ve uykusuz bırakılan…
Çöl ortasındaki kamplarda yazın sıcağında, bazen de kışın soğuğunda çırılçıplak hâlde bekletilen…
İnanç ve değerlerini inkâra zorlanan, domuz eti yedirilip içki içirilen, psikolojik ve moral değerleri yerle bir edilen…
Umutları, yarınları ellerinden alınan…
Geride bıraktığı aile ve yakınlarıyla bağları kopartılan…
Çocukları kreş ve yatılı okullara kapatıldığı için aklı hep onlarda kalan…
İnanmadıkları Çin Komünist Partisi (ÇKP)
ideolojisinin söylevlerini, marş ve şiirlerini ezberlemek zorunda
bırakılan, bir dinmişçesine partinin liderlerine tazime zorlanan…
Kısacası, sırf insan olması hasebiyle
doğal olarak sahip olduğu tüm hakları gasp edilen ve bütün bu
muamelelere hiçbir suçu olmadan ve çoğunlukla da hiçbir mahkemede
yargılanmadan maruz kalan, dahası bu işkencehanelerden ne zaman
çıkacağını dahi bilmeyen yüz binlerce insan…
Bu insanlarla aynı gökyüzünün altında
bulunmak ve onların acı ve ıstıraplarına, yürek yangınlarına, kalp
kırıklıklarına uzaktan da olsa şahitlik etmek ise bizleri yaşadığımız
çağın adaletten uzak düzeninde insanlığımızdan utandırıyor.
Kızgınlığımızın en önemli sebebi ise bütün
dünyanın gözleri önünde bu kadar zulüm, hak-hukuk ihlali yapılırken
devletlerin, resmî-sivil bütün kurum ve kuruluşların kör, sağır, dilsiz
ve yüreksiz oluşları! Hotenli Adil Awut’un şu sözleri Çin kamplarında
yaşananları özetliyor âdeta: “Luopu’da bir toplama kampına girerseniz
asla dışarı çıkamazsınız.” Adil’e ve Adil gibi yüz binlercesine bunları yaşatan bir dünya ne kadar mutluluk verebilir ki insana?
Peygamber Efendimiz (sav), “Kim bir
kötülük görürse eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü
yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse
kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” buyurmaktadır.
Bu çerçevede, elinizdeki çalışma akademik kaygılarla değil, bilakis
Doğu Türkistan’ın dört bir yanında keyfekeder açılan toplama kamplarının
masum insanlar nezdindeki tezahürünü olabildiğince göstermek amacıyla
hazırlanmıştır; dolayısıyla bir empati ortamı oluşturma ve harekete
geçme enerji ve gayreti olarak okunmalıdır.
Amacımız; Uygur’u, Kazak’ı, Kırgız’ı ve
Hui’siyle İslam inancına mensup insanları, görünüşte ideolojik ve inanış
olarak yok etmeyi ve fakat uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında
bunun da ötesinde ırkçı bir yaklaşımla topyekûn ortadan kaldırmayı
hedefleyen Çin’in insan hakları ihlalleri ve soykırım içeren
uygulamalarından vazgeçmesi adına bir kanaat oluşturabilmektir.
Ülkesi Bosna’da nice soykırımlara şahitlik eden rahmetli Aliya İzzetbegoviç “Unutulan soykırım tekrarlanır.”
diyor. Hiçbir soykırım elbette unutulmasın ve insanlık ailesi bir daha
asla soykırımlarla yüz yüze kalmasın duasıyla bu çalışmanın
hazırlanmasında yönlendirme ve teşvikleri olan kıymetli İHH Başkanımız
Bülent Yıldırım’a, metni okuyarak fikirlerini paylaşan İHH Mütevelli
Heyet üyelerine ve İNSAMER Başkanı Ahmet Emin Dağ’a, bazı bölümlerin
hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Hacer Ahmedoğlu’na, önerileriyle
destek veren Amine Tuna Ertürk’e ve çalışmanın hazırlanmasında bana
yardımcı olan kıymetli aileme teşekkürü bir borç bilirim.