"Kötü niyetli kovuşturma"nın ByLock veri aracı, kanıt değil...
Türk mahkemelerinin terör faaliyetine delil olarak kabul ettiği ByLock akıllı telefon uygulamasından elde edilen veriler hukuki veya kabul edilebilir delil olmayıp, yargı tarafından “kötü niyetli kovuşturma” aracı olarak kullanılmaktadır.
Türkiye, ByLock mesajlarının başarısız darbeyle bağlantılı olduğuna dair herhangi bir kanıt olmamasına rağmen, Temmuz 2016'daki darbe girişiminden bu yana, bir zamanlar internette yaygın olarak bulunan ByLock'u, inanç temelli Gülen hareketinin destekçileri arasında gizli bir iletişim aracı olarak kabul etti, kullanan binlerce kişinin tutuklanmasına yol açtı.
Gülen hareketi, hükümet ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından başarısız darbeyi planlamakla suçlanıyor ve hareket, darbe girişimi veya herhangi bir terör faaliyetine karıştığını reddetmesine rağmen “terör örgütü” olarak etiketleniyor.
“Türkiye'nin Kötü Amaçlı Bylock Davaları Çevresindeki Hukuki ve Teknik Sorunlar” başlıklı rapor, 95.000'den fazla kişiye terör suçlamasıyla yol açan ByLock uygulamasının kullanımının suç sayılmasıyla ilgilidir.
Raporda, “On binlerce kötü niyetli kovuşturmanın tek olası çaresi, kısmen Bylock Uygulamasına dayanan tüm mahkumiyetlerin iptal edilmesi olacaktır” dedi.
Tutuklanan Avukatlar Girişimi, üç uluslararası uzman raporundan ve yakın zamanda ortaya çıkan bir ABD federal mahkeme belgesinden yola çıkarak, Türk hükümetinin uygulamanın yalnızca Gülen hareketi üyeleri tarafından kullanıldığına dair iddiasının gerçekte yanlış olduğu sonucuna vardı.
Rapora göre, adli bilişimin temel ilkelerinin yetersiz kullanıldığına dair delillerin yanı sıra Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından hazırlanan resmi ByLock Teknik Raporunda tutarsızlık ve veri manipülasyonu izleri de bulunuyor.
Raporda, ByLock ile ilgili dijital verilerin bir yargı merciinin emri veya gözetimi altında elde edilmediği ve bir hakimin emriyle adli kimlik doğrulamasından önce işlendiği sonucuna varıldı.
Raporda, gerçeklerin "Bylock'un kullanımı hakkında en azından hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller oluşturduğunu ve delilin bütünlüğü, gerçekliği, güvenilirliği ve doğruluğu ile ilgili dikkate değer şüphelerin gölgesini düşürdüğü ve böylece onu yasal delil niteliğini kaybettiği" belirtildi.
BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu Ekim 2018'de Türkiye'de ByLock kullanımına dayalı tutuklama, tutuklama ve mahkumiyetin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19, 21 ve 22. Maddelerini ihlal ettiğini belirtti.
“İtalya İnsan Hakları Federasyonu (FIDU), devam eden Türk yargı tacizinden derin endişe duyuyor. Bylock kullanımının suç sayılması da geçtiğimiz Ekim ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne sunduğumuz (Saglam-Türkiye davası) üçüncü şahıs müdahalesinin konularından biridir.
Türk makamlarını, hüküm giyen herkese, raporda belirtildiği üzere AİHM ve BM kararlarını da dikkate alan adil yargılanmayı garanti etmeye çağırmaya devam ediyoruz.
Bu yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, eski bir polis memurunun davasında ByLock uygulamasının kullanılmasının başlı başına bir suç olmadığına ve tutuklama için yeterli delil teşkil etmediğine hükmetti.
Strasbourg mahkemesinin kararı, ağırlıklı olarak MİT'in ByLock kullanıcılarını detaylandırdığı raporuna dayanılarak terör suçlamasıyla tutuklanan veya hüküm giyen binlerce kişi için umut kaynağı oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder